Mutlu bir aşk ilişkisi için, aynı seviyede bir ruhsal farkındalık içinde olmalıyız ve gerçekleştirdiğimiz düşünceyi derinleştiren bir pratik yapmalıyız.
Bu, koşulsuz sevginin kapasitesine doğru hareket etmemizi sağlar.

Ruhsal bilinçlenme tipik olarak beş genel durumda/aşamada ortaya çıkar:

1. Bariz/Uyanıklık

Ruhsal farkındalığın ilk evresine bariz/uyanık (ya da psişik) durum-aşama denir. Fizikselden ruhsal olana büyük geçişi, yani maddi dünyayla ve fiziksel bedenle tam bir özdeşleşmeden çıkıp ruhsal aleme geçişi, işaret eder. Bu durum-aşama, sahip olduğunuz hiçbir şeyin sizi tanımlamadığının farkına varmanızla ortaya çıkar: sahip olduğunuzu sandığınız maddi nesneler (örneğin para, araba, ev, kıyafetler, mücevherat vb.) değil, sosyal statünüz (meslek, üyelikler, dereceler) değil ve hatta ihtiyaçları, dürtüleri ve duyguları ile fiziksel vücudunuz bile değil. İç alışkanlıklarınıza ve diğer insanların davranışlarına düşünmeden tepki göstermek yerine, dürtü ve tepki arasında bir “boşluk” yaratarak ve bilinçli bir seçim yaparak, farkındalıkla karşılık verip nasıl onlarla birlikte mevcut halde kalmanız gerektiğini git gide öğrenirsiniz. Vücudunuzun kölesi olmak yerine efendisi ve fiziksel ortamınızın şahidi olursunuz. Kulağa aslında olduğundan daha kolay gelebilir zira yoga, bilinçli nefes alma, gevşeme teknikleri, fiziksel egzersiz, tefekkür (bu kitabı okumak gibi) veya ciddi patolojik bağlılıklarda psikoterapi gibi uygulamalar ile desteklenmesi gerekebilir. Ne sıklıkla bilinçsizce tüketim yapabildiğinizi, başkalarının gerçekliğine karşı olumsuz duygusal tepki gösterebildiğinizi, fiziksel egzersizden kaçınabildiğinizi, vücudunuzu düzgün besleyemediğinizi düşünün ya da kullandığınız arabadan, sahip olduğunuz (ya da sahip olmadığınız) para miktarına, diğer maddi eşyalardan veya fiziksel görünüşten ya da partnerinizin sosyal statüsünden kaynaklanan öz saygınızı.

“Bir bedene sahibim fakat ben, bedenim değilim” farkındalığı, onun tarafından (genelde bağımlılık/tiryakilik içeren davranışlar yoluyla kullanılmak yerine, onu gözlemleme ve kullanma yeteneği ile birlikte oldukça özgürleştiricidir. Ruhsal aydınlanmanın bu durumuna-aşamasına giren insanlar, doğada bulunan psişik, eşzamanlı veya mistik deneyimlere sahip olabilirler ve farklı bir gerçekliğe uyanışa dair bariz bir duyguya sahip olabilirler. Vücudun fiziksel ve duygusal acılarının kaçınılmaz olabileceğini fark ederler, ancak bu acı isteğe bağlıdır. Beden, öznenin nesnesi haline geldikçe kişinin kendisi ve başkaları için daha çok merhamet ortaya çıkar.

Bu durumda-aşamada dişil, bedene (iniş) ve tezahür etmiş dünyaya doğru bilinçli bir şekilde hareket etme eğilimindedir. Bu aşağı doğru iniş hareketi, paganizm gibi dünyaya bağlı ve Tanrıçaya tapan dinlere sebep olmuştur. Eril ise geleneksel biçimlerinde Budizm (Tanrısı yoktur), Hristiyanlık, Hinduizm ve İslam gibi Tanrıya ibadet eden dinlerde görüldüğü gibi, bedenden uzaklaşmaya (yükseliş) ve bedensel zevkleri inkar etme eğilimindedir.

2. Süptil/Rüya

Süptil rüya durumuna-aşamasına ya bir lütuf eseri girilir ya da meditasyon veya tefekkür ve dua gibi ruhsal uygulamalar sayesinde ortaya çıkar. Düşünceleriniz ve inançlarınızın siz olmadığınızı fark ettiğinizde ortaya çıkar. Uyuyup da bir rüyadan uyanmaya benzer bir şekilde, çoğunlukla geçmişten gelen acıların ve gelecek korkusuyla beslenen rastgele ve gözlemlenmemiş düşüncelerinizin (varsayımlar, yansıtmalar, ön yargılar vs.) gece gördüğünüz rüyalar kadar gerçek dışı olduğunu fark edersiniz. Bu düşünceler eski “yapabilirdim, yapmalıydım, yapsaydım” nakaratını sürekli tekrarlayan bir radyo istasyonu gibi kafanızın içinde sürekli çalabilir. Durum bu ise, aslında sokakta yürürken yüksek sesle konuşan bir deli olmaktan sadece bir adım uzaktasınız, demektir. Bu kendi kendine konuşma, daha sonra depresyon ve diğer patolojilere neden olabilecek paranoyak düşünceleri besleyen negatif duyguları tetikleyebilir. Süptil duruma-aşamaya giren insanlar ise bu kabustan ya da bilişsel hapishaneden uyanır ve rastgele düşüncelerini, bilinçte gerçek olmayan nesneler olarak ayırt etmeyi öğrenirler. Daha sonra ya sesi kısabilirler (zihni yatıştırmak), Kapat düğmesine basabilirler, radyo kanalını BİTMİŞİM FM’den SEVGİ FM’e değiştirebilirler (pozitif düşünce) ya da rüzgarın ağacın dallarının arasından ağacı etkilemeden geçip gitmesine benzer bir şekilde, sadece düşüncelerini gözlemleyebilirve onların zihinlerinde serbestçe hareket etmesine izin verirler.

Vipassana gibi nefese odaklanan ya da mantraların okunması gibi gelişmiş içgörü meditasyon biçimleri, bireylerin gözlemleme, sessizleştirme ve zihne odaklanma yeteneklerini destekleyebilen uygulamalardır. Sonrasında, zihinleri tarafından kullanılmak yerine; zihinlerini imgeleme, iç gözlem, tefekkür, yaratıcılık ve eleştirel düşünme aracı olarak kullanabilirler. “Düşüncelere sahibim fakat ben düşüncelerim değilim” farkındalığı ile, bireyler berrak bir şekilde rüya görmeye, süptil aydınlanma deneyimleri edinmeye ya da tüm yaratılmışlar için derin bir sevgiyi deneyimlemeye başlayabilirler. Bazı insanlar ise “deneyim bağımlısı” olurlar ve, bu durumları/ aşamaları sürekli olarak mevcut veya erişilebilir hale getirmeksizin bir ruhsal olaydan, sınıftan, atölyeden, yolculuktan veya uygulamadan, diğerine geçerler.

Gözlem yaparak ve zihni yatıştırarak bu duruma-aşamaya girme çabası içinde eril, koşullanmış benliği bastırma ve duygulardan ayrışma eğilimi gösterirken dişil ise benliği güçlendirme ve duygularla ve kalple daha derinlemesine bağ kurma eğilimindedir.

3. Nedensel/Derin Uyku

Şeklin olmadığı nedensel durum, derin rüyasız uykuya benzetilir. Genellikle derin meditasyon sırasında girilen ve bu yüzden bazen “Dikey Düşüş” olarak adlandırılan ebedi bir açıklık veya boşluktur. Zen’de buna “Satori”, “Radikal Boşluk” veya “Bilinmeyenin Bulutu” denir. Beraberinde, altta yatan ve düşüncenizin ve muhakeme yeteneğinizin çoğunu besleyen (mevcut, mutlu, üzgün, teslim olmuş, korkmuş, hoşnut, uyanık, huzurlu, bağlı, sınırsız vs. gibi) deneyimlerinizin ve hislerinizin de sezgi veya niyetlerinizin de siz olmadığını fark etmek gelir. Bu durumda-aşamada, herhangi bir fiziksel dünya ile özdeşleşme, bilinçteki nesneler ve diğer deneyimler ortadan kaybolur. Genellikle boşluğa benzetilir; ancak bu, öylesine boş olmayan, uzama ışık olarak giren Varlığın veya Tanrı katının tam bir doluluğudur . Öylesine dolu hissedilir ki başka hiçbir tezahür onu içeremez. Lüsid rüyalar düzenli hale gelir ve “Tecrübelerim var fakat ben tecrübelerim değilim” algısı net bir şekilde hissedilir. Derin rüyasız uykuda olduğu gibi, çoğu insan, nedensel aleme dair bir tat aldıktan sonra önceki durumların-aşamaların birine “geri düşer” ya da “geri çekilir”.

Eril, bu durumu/aşamayı radikal durgunluk ve boşluk olarak deneyimleme eğilimindedir; dişil ise bunu radikal doluluk ve akış olarak deneyimler.

4. Saf Tanık

Saf tanık durumuna-aşamasına, nedensel durumun-evrenin ebedi boşluğuna giren (ayrı) gözlemci ya da farkındalık, bir adım daha ileri gidip de deneyim ve deneyimleyen bir hale geldiğinde girilir. Algılayış ve eyleme geçiş ve dolayısıyla da “varlık” düşünceden önce ortaya çıktığında, bunu doğrudan veya dolaysız deneyim ya da “Tek Tat” olarak adlandırabiliriz.

“Varlığa tanık oluyorum fakat ben Varlık değilim” hissi ortaya çıkar.

Tanıklık durumu, sizin seçiminizle tam bir bağlı-olmama ve arzu-etmeme haline erişebildiğinizde bir durum-aşama haline gelir; bu, rüyasız uyku esnasında belli belirsiz bir farkındalığı sürdürmeye veya düşünmenize gerek olmaksızın dile erişim, yürümek, bir enstrüman çalmak ve diğer yaratıcı aktivitelerde bulunmaya (akışta olmak) benzer.

Son nörobilimsel bulgular bu durumu şöyle açıklıyor: beynimize sabit “aşağıdan yukarıya” bir duyusal girdi akışı var. “Veri” neokortekste yer alan bilinçli zihnimize iletilmeden önce karmaşık süreçlerle, çoğu girdi, limbik sistemde filtrelenir ve modifiye edilir. Oradan başlayan “yukarıdan aşağı” bir süreç, duyusal girdinin tanıdık veya alışılmışın dışında bir olay olup olmadığını belirler. Eğer tanıdık geliyorsa, bilinçli zihin bunun hafızada saklanan “aynı eski bildik” deneyimler olduğu “varsayar” ve bunlara ya çok fazla ya da hiç dikkat etmez. Eğer alışılmışın dışındaysa (yeni bir görüş, ses, koku, tat veya dokunuş), zihin buna çok daha fazla odaklanır ve daha sonra nasıl tepki vereceğine veya karşılık vereceğine karar verir.

Saf tanık durumunda-aşamasında, daha çok “aşağıdan yukarıya” veri aktarılır (aşıkken, belirli uyuşturucuları kullanırken ya da yabancı bir ülkeye seyahat ederken olduğu gibi, farkındalık düzeyimiz yüksektir) ve “yukarıdan aşağı” süreç azalır, böylece her şey doğrudan ya da hemen “yeni başlayanın zihni” ile algılanır. Gerçeklik algımız zihnimizde olduğundan, algı ve algılanan, saf tanık aşamasında “bir” haline gelir.

Bu durum-aşama genellikle bebeklerin veya hayvanların bulunduğu konuşma öncesi ikiliksiz veya kaynaşmış aşamayla karıştırılır. Oysa, onlar ortamlarına tanıklık etmemekte, deneyimlememekte ya da yansıtmamaktadır, onlar ortamlarına yerleşiktir/eklidir ve içgüdüsel ya da refleks olarak bir tepki gösterebilirler. Buna iyi bir örnek, ayna deneyidir. Bebekler ve hayvanlar, aynanın ortamı yansıttığını fark etmezler. Onlar yansımayı çevrelerinin bir parçası ve öz-imgelerini başka bir varlık olarak görürken, saf tanık durum-evresindeki bir kişi ise yansıtıcı niteliğin farkındadır ve onu arka plandan ayırabilir.

Bu durumda-aşamada, dişil/eril ikiliği tamamen aşılır.

5. Non-dual / İkili Olmayan

Yukarıda belirtildiği gibi, ikili-olmayan farkındalık, bir önceki durumların-aşamaların tam bir kucaklanışı ya da kapsanışı olduğu ve ona sadece işaret edilebildiği için, kendi başına bir durum-aşama değildir. Bir önceki tanıklık durumunda-aşamasında, kişi doğrudan deneyimin ve “Şimdi”nin içinde tamamen masedilmiş hale gelebilir ve böylece özneler-arası ve nesneler-arasından tamamen bihaber kalabilir. İkilik- olmayan içinde ise her ikisi de bütünleşmiştir: Boşluk, biçim olarak, biçim boşluk olarak tezahür eder ve her ikisi de zaman içinde karşılıklı bağlantılı hale gelerek evrimleşir. Bu durumda, kendisinden ayrı olarak zaman, biçim, boşluk, hatta aydınlanma (kim aydınlanacak olurdu ki orada?) deneyimleyen ayrı bir benlik ya da tanık yoktur.

İkili-olmayan farkındalık deneyimlenemez çünkü tüm deneyimler (tanıklık durumu da dahil olmak üzere) gelip gider ve deneyime sahip ayrı bir tanık gerektirir. Ayrıca, sözcükler de tarif edemez. “Onun” hakkında konuştuğunuz ya da düşündüğünüz anda “siz”den ayrı olacak ve bu yüzden ikili olacaktır.

İkili-olmayan, bir direğin tepesine ulaşıp bir adım daha ileriye tırmanma olarak tanımlanmıştır. Bundan sonrası, öznenin (tırmanıcı) nesneye (dünyaya) tamamen boşalmasıdır, böylece artık hiç özne (gözlemci/tanık)-nesne ikiliğinin olmamasıdır. Dünyanın dışındaki herhangi bir bakış noktasından dünyaya bakmaktan yoksundur. O zaman, dünyanın perspektifi ya da Tanrı katıyla bir olan sizsinizdir (üzgünüm, yine de her şeyi bilen ya da kapsayan bir Tanrı veya Tanrıça değilsinizdir – bu düşünce, birçok Yeni Çağ narsistinin içine düştüğü bir psikotik yanılsama olurdu).

İkili-olmayan ayrıca, eril ve dişil kutupları dengelemeye ve uyumlamaya cinsiyetçi olmayan bir şekilde geri dönüşü de müjdeler. Tekil insanlar fiziksel düzeyde hiçbir zaman “bir” değildir (biri ya erkek ya da kadındır) ve aynı anda dişil ya da eril olamaz (aynı anda nefes alıp veremezsiniz), ancak transandantal, yani aşkın cinsel birliktelik sırasında ve Bölüm 2’de açıklandığı gibi, aşkın ortak yaratma sırasında fiziksel ve psişik düzeyde bütünlüğü bulabiliriz.

Ruhsal Bypass

Şu sözcükler arasında önemli farklılıklar olduğunu akılda tutmalıyız: (1) özdeşleşme veya kaynaşma, (2) özdeşleşmeme veya dağıtma ve (3) ayrışma veya baskılama… İlk iki kelime para, fiziksel beden, hastalık, düşünce, inanç, his veya duygu gibi dışsal bir şeyle tam olarak özdeşleşmiş veya kaynaşmış olan benliği belirtir. İki no’lu kelimeler, “sahip olunan” ancak artık bizi tanımlamayan dışsal nesneleri tarif eder, örneğin “ben (özne olarak) mal mülke, bir bedene, düşüncelere, hislere, duygulara sahibim ve onlara bağlanmaksızın onlara değer veriyor ve önemsiyorum”. Üç no’lu kelimeler ise nesnelerden ayrılma ve onları bizim ya da biz olmayan yanılsamalar ya da enerjiler olarak inkar etme girişimidir. Ancak burada, bir tehlike yatmaktadır. Bu reddetme teşebbüsü dışa yansıtmaya, ruhsal saptırmaya ve kişisel sorumluluktan kopmaya yol açabilir: Para sadece hayatın içine ve dışına doğru akan bir “enerji”dir; Kızgın değilim – sen beni kızdırıyorsun; tüm düşünmeler kötüdür ve düşünceler alakasızdır; Ben hasta değilim – hastalık zihinsel bir kavramdır; hisler gerçek değildir – onlar sadece düşüncelerden kaynaklanır vb.

Uygulama Etkinliği
Haftasonu Atölyesi
14 Haftalık Eğitmenlik Eğitimi
Anasayfa