Bu soruyu Jessica Chastain, Sean Penn ve Brad Pitt’in başrollerinde yer aldığı bu akşam izleyeceğimiz “Hayat Ağacı” filmi nedeniyle seçtim. Filmde ailedeki üyelerden biri öldükten sonra dindar bir ailenin bu sorunla nasıl mücadele ettiğini görüyoruz. Tüm sağlıklı insanlar yaşamı hayatta kalma, üreme, acı çekmekten kaçınma ve en iyi yaşam kalitesini arama çabamız olarak deneyimler. Bu bireysel ve bilinçli olarak yaptığımız bir seçim değil, doğamızın ta kendisi. Bu biyolojik zorunluluğun ötesinde yaşamı nasıl anlamlandırdığımız, bilinç düzeyimize ve ruhsal farkındalığımıza bağlıdır. Geleneksel-öncesi insanlar, hayaletler, periler, melekler ve büyülü güçlere inanırken hayatı tehditkar ve hayatta kalabilmek ve zevk alabilmek için sürekli bir mücadele olarak görürler. Efsanevi insanlar yaşamı Tanrı tarafından verilmiş olarak görürler ve yaşamın ölümden sonra cennette, cehennemde, nirvanada veya renkarnasyonda devam edeceğine inanırlar. Modern insanlar, hayatı sadece bir kez yaşadığımız ve evren bir noktada sona ereceğinden, başkalarına zarar vermeden yaşam sona eresiye kadar zevk alınacak Darwinci evrimin bir ürünü olarak görüyor. Postmodern manevi insanlar, hayatı illüzyonlara neden olan ve sürekli değişen formun ve boşluğun bir oyunu olarak tezahür eden sonsuz bir bilincin ürünü olarak görürler. Integral insanlar hayatı Eros tarafından yönlendirilen bilinç seviyelerinde ilerlemeyle sosyal ve kültürel bağlamda sürekli gelişen fiziksel nesneler olarak görürler. Kişi- ötesi insanlar ve mistikler ise hayatı her şeye karşı sevgi ve merhamet duyarak yaşanacak bir gizem olarak görürler.
Martin Ucik’e kişisel sorularınızı sormak ve daha fazlasını öğrenmek için İntegral İlişkiler ve İntegral Farkındalık etkinliklerimize ya da Mini Atölyelerimize katılabilirsiniz. Detaylı bilgi için: https://integralrelationship.com/tr/talksworkshops/